Endüstriyel beslenme ve tarihi;
1970lerden sonra hayatımıza giren endüstriyel beslenme temelde iki ayağa sahiptir. Birincisi mısır şurubu da dediğimiz fruktoz şurubunun paketli gıdalar içine girmesi, ikincisi zararı sonradan anlaşılan trans yağ ve sonrasında artan doymuş yağ kullanımıdır.
1945 yılı 2. Dünya savaşından sonra Japonlar kitleleri doyurabilmek için büyük miktarda şeker elde etmeleri gerekiyordu ve sonunda laboratuvarlarda şekeri tüplerde üretmeye başladı. Amerika’ya geçen bu üretim tekniği kitlesel şeker üretiminde bir devrim yaratmıştır.
Yüksek konsantrasyonlu şeker üretimine başlanmasıyla taşımanın ucuzlaması ve ticari avantajları ile şeker kamışından üretilen şekerin sanayide kullanımı azaldı. 2000li yıllarda obezite tavan yapmıştır.
1970lere kadar “High-fructose corn syrup” dediğimiz GDO’lu mısırdan elde edilen kimyasal şeker bizim hayatımıza girmemişti ta ki 1945 yılında 2. Dünya savaşı bitti Japonlar yenildi. Japonlar bilimsel araştırmalara içerisinde 1950-55lerde şekeri tüplerde üretmeye başladılar. Çünkü o zaman açlık içindeki halklarını doyurmaları gerekiyordu kaynak yaratmaları gerekiyordu. Üretim bir yere kadar daha kolay yollara ihtiyaç vardı. Kitleleri doyurmak için büyük miktarda şekere ihtiyaç vardı çünkü toplum önceliği şekerden geçiyor.
Sonrasında bu bilgi Amerika’ya ihraç edildi ve Amerika bu teknikle birlikte fabrikalarda kitlesel üretime geçti. Amerika şeker kamışı kullanır, Türkiye şeker pancarı kullanır. Böylece coğrafik olarak esasen pancar ve kamışı kullananlar diye ayrılmıştır şeker; ancak 1970lerden itibaren artık fabrikalarda mısır da endüstriyel olarak kimyasal yollarla şeker üretimi mevcuttur. Ve bu şeker üretimi kitleseldir büyük hacimli
Amerika bunu yüksek konsantrasyonlu halini keşfetti. %55 veya 42 oranında hazırlayıp bunu katı hale getirip %90lara çıkarılabiliyor bu konsantrasyon. Mısır şurubunun konsantrasyonu 42 90 shiftingdir transportu kolaylaştırmak için
Şekeri yüksek konsantrasyona taşıdığınız da transport ucuzladı ve bu da endüstrinin mısır şurubu şekerini kullanmasını bir adım daha öne geçirdi. Normal şekerin 10 kat daha tatlı hali mısır şurubu
Daha ucuz olması daha kolay elde edilebilir olması mısır şurubu şekerinin kullanımını ciddi oranda arttırdı. 1970lerden sonra beraberinde doymuş yağda Amerika’da çok fazla kullanıldı ve bu yıllardan sonra 2000li yıllarda obezitenin tavan yapmasına neden oldu.
2002 yılında WHO obeziteyi epidemi ilan etti ve temel sebebi olaraktan artan fruktoz şurubu kullanımını gösterdi. Günümüzde de bu şekerli ürünlerin kullanımı gitgide artmaktadır. Bu durum Türkiye’de obeziteyi arttırdı. Türkiye İngiltere Katar Fransa ve Meksika’yı geçerek neredeyse Amerika kadar obez olmaya başladı. Ülkemizde kilolu nüfus toplam nüfusun 3’te 2’si kadar. Obezite oranı 3’te 1’i.
Yağlı karaciğer hastalıkları obez hastalarda görülür. Obezitenin içinde de insülin direncinin geliştiğini şeker hastalığının geliştiğini ve bunun sonucunda karaciğer yağlanmasının oluştuğunu gördük. Hatta siroza gidişatını gördük.
Hazır gıdaların sağlık üzerindeki etkisi;
karaciğer kanseri gelişiminde şişmanlığa bağlı. Pankreas kanserlerinde kolon kanserlerinde yine obezitenin rolü olduğunu görüyoruz.
Yani baktığımızda obezitenin tek başına kanser riskini arttırdığını görüyoruz. Tabi ki öncelikle kronik hastalıklar. Obezite yapan nedir? Aldığımız boş besinler; fruktoz şurubu+ doymuş yağ kombinasyonu.
Obez kişilerin obez olmayan bireylere göre kansere yakalanma riski daha fazla. Karaciğer pankreas kolon artık daha sık görülen kanser çeşitleri arasında.
Kanser hücrelerini şeker besler deniyor maalesef hem gelişiminde hem de kanserin ilerlemesinde aşırı alınan kaloriler ve şeker aktif rol oynuyor. Klinikte çok çeşitli hastalıklar görülüyor bunların temel sebebi beslenme.
Geçirgen bağırsak sendromu;
Son zamanlarda adını sıkça duyduğumuz geçirgen (sızdıran) bağırsak sendromu da endüstriyel beslenmenin sonuçları arasındadır. Normalde bağırsağın içinde koruyucu bir tabaka bulunur. Toksinlerin mikropların kana geçmesini engelleyen bu koruyucu yapının kötü beslenme ile bozulması istenmeyen maddelerin kana karışması ile sonuçlanır.
Geçirgen bağırsak sendromu tek başına bir hastalık olarak kalmayıp, otoimmun bir hastalık olan çölyak hastalığı, multipl skleroz (MS), crohn hastalığı veya ülseratif kolit dediğimiz bağırsak iltihabına yol açabilir. Hatta kronik yorgunluk sendromu veya SLE olarak bilinen lupus hastalığına da yakalanmaya sebep olabilir.
Paketli gıdaların içinde yüksek miktarda bulunan mısır şurubu ve doymuş yağların fazlaca tüketilmesi bağırsağın yapısını bozuyor otoimmun hastalıklara depresyon ve anksiyete açık hale getiriyor. Temelinde kötü beslenme olan pek çok psikolojik ve bedensel bozukluklara sebebiyet veriyor.
Nasıl beslenmeliyiz?
Sebze ve meyveler muhakkak günlük olarak tüketilmeli. Günlük lif vitamin ve mineral ihtiyacı karşılanmalı. Paketli gıdalardan uzak durulmalı çünkü paketli gıda tüketimine devam edildikçe bağırsağın içindeki mikrobiyota kötü yönde devşiriliyor ve bu da pek çok bağırsak sorunun yanı sıra depresyon ve anksiyete gelişimine yol açıyor. Ancak sağlıklı şekilde bağırsağın içindeki faydalı bakteriler dediğimiz flora kendini yenileyebilir.
0 şeker, glütensiz beslenme gibi bir besin birimini tamamen yok sayan yasaklayan diyetler sağlıklı bireyler için faydalı değil zararlı.
Çölyak%3 görülen bir durum. Topluma buğdayı yasaklamak gibi bir durum olmaz. Bunun tarihteki örneği ise toplumdaki obezite artışından ekmeği sorumlu tutan Amerika’nın hayatından ekmeği çıkarıp mısırı eklemesi, Avrupa’nın ise sofralarına ekmek yerine patates koyması sonucu obezite oranları bir düşüş göstermezken ekmek yemeye devam eden Rusya’nın obezite oranlarında düşüş olmasıdır.
Tam buğday ekmeği ile kilo verimini öngördüler. Zenginleştirilmiş ekmek tüketimi obeziteyi azalttı. Sorun ekmekte değil ekmeğin yanında ne tüketip ne tüketmediğimizde.
Meyve früktozuyla kimyasal fruktoz birbirinden çok farklıdır kimyasal fruktoz sanayinin kullandığıdır. Meyve früktozunu sanayi kullanamaz meyve früktozu pahalıdır. Kimyasal fruktoz ucuz ve ulaşılabilirdir. Daha az miktarları daha çok tat verir bu nedenlerle tercih edilir.
Maalesef yerli ve yabancı firmalar henüz durumu kavrayamamıştır. Mısır şurubu zararlıdır. Şeker kamışı ve pancar şekeri zararlı değildir. Sodaların içinde bile tatlandırıcılar kullanılmaya şeker kullanılmaya başlandı. Zararlı hale getirilir. Meyveli esanslı sodalar şeker konuluyor meyve konulmuyor esans kullanılıyor. Tüketici markaya güveniyor. Firmalarımızın halkımızın sağlığı için mısır şurubundan elde edilen şekerin kullanılmaması gerekiyor.
Avrupa temelde ekmek tüketimini ekmek tüketimini arttırmaya bağlamıştır. Ama hangi ekmeği? Kaliteli ekmeği, tam buğday ekmeğini. Obeziteyi nasıl azaltabiliriz dediler ve hedef olarak önlerine ekmeği koydular üzümle zeytinle kayısıyla farklı tahıllarla ekmeklerini zenginleştirdiler. Ekmek tüketimi bizim yarımız oranda olan Fransa’da şişmanlık %50 bizim çeyreğimiz kadar tüketen İngiltere’de şişmanlık oranı bizimle aynı sorun ekmekte değil yanına ne tüketip tüketmediğimizde.
FDA çok güzel bir tespiti var. Endüstri şöyle bir yapıyor bir cips paketi örneğin bir porsiyonda şu kadar şey içerir. Paketli gıdaların şu kadarını tüketirsek zararsızdır bu kadarını tüketelim gibi bir durum söz konusu olmuyor. Maalesef hiç tüketmemeliyiz. FDA firmaları kurtarmak için belirli oranda porsiyonları zararsız gösterir ancak mevcut paketler en az 3 5 porsiyonluk şekilde üretiliyor tüketici her şekilde bu oranları aşıyor
Bunların yerini meyve ve sebzelerin alınmasını gerekiyor. Hiçbir paketli gıdadan meyve ve sebzelerden alacağımız lifi vitamini minerali veya esansiyel amino asitleri alamayız. Son zamanlarda paketlerin üzerinde lif miktarları vs. belirtilmeye başladı. Günlük lif ihtiyacını paketli bir gıda karşılayamaz. Örneğin alınan bir çikolatalı barda lifle birlikte vücuda birçok zararlı madde şeker ve tatlandırıcılar giriyor bu durum barsaklardaki mikrobiyotayı kötü yönde geliştirir. Mikrobiyota neden önemli? Barsaklar ikinci beyindir, beyinle iletişim için önemlidir. Otoimmun hastalıklardan korunmak için barsak bariyerimizin sağlığını önemsemeli mümkün olduğunca paketli gıdalardan kaçınmalı ve doğal beslenmeye çalışmalıyız.
Comments are closed.