Tag

Slider

Browsing

Endüstriyel beslenme ve tarihi; 

1970lerden sonra hayatımıza giren endüstriyel beslenme temelde iki ayağa sahiptir. Birincisi mısır şurubu da dediğimiz fruktoz şurubunun paketli gıdalar içine girmesi, ikincisi zararı sonradan anlaşılan trans yağ ve sonrasında artan doymuş yağ kullanımıdır. 

1945 yılı 2. Dünya savaşından sonra Japonlar kitleleri doyurabilmek için büyük miktarda şeker elde etmeleri gerekiyordu ve sonunda laboratuvarlarda şekeri tüplerde üretmeye başladı. Amerika’ya geçen bu üretim tekniği kitlesel şeker üretiminde bir devrim yaratmıştır. 

Yüksek konsantrasyonlu şeker üretimine başlanmasıyla taşımanın ucuzlaması ve ticari avantajları ile şeker kamışından üretilen şekerin sanayide kullanımı azaldı. 2000li yıllarda obezite tavan yapmıştır. 

1970lere kadar “High-fructose corn syrup” dediğimiz GDO’lu mısırdan elde edilen kimyasal şeker bizim hayatımıza girmemişti ta ki 1945 yılında 2. Dünya savaşı bitti Japonlar yenildi. Japonlar bilimsel araştırmalara içerisinde 1950-55lerde şekeri tüplerde üretmeye başladılar. Çünkü o zaman açlık içindeki halklarını doyurmaları gerekiyordu kaynak yaratmaları gerekiyordu. Üretim bir yere kadar daha kolay yollara ihtiyaç vardı. Kitleleri doyurmak için büyük miktarda şekere ihtiyaç vardı çünkü toplum önceliği şekerden geçiyor. 

Sonrasında bu bilgi Amerika’ya ihraç edildi ve Amerika bu teknikle birlikte fabrikalarda kitlesel üretime geçti. Amerika şeker kamışı kullanır, Türkiye şeker pancarı kullanır. Böylece coğrafik olarak esasen pancar ve kamışı kullananlar diye ayrılmıştır şeker; ancak 1970lerden itibaren artık fabrikalarda mısır da endüstriyel olarak kimyasal yollarla şeker üretimi mevcuttur. Ve bu şeker üretimi kitleseldir büyük hacimli  

Amerika bunu yüksek konsantrasyonlu halini keşfetti. %55 veya 42 oranında hazırlayıp bunu katı hale getirip %90lara çıkarılabiliyor bu konsantrasyon. Mısır şurubunun konsantrasyonu 42 90 shiftingdir transportu kolaylaştırmak için 

Şekeri yüksek konsantrasyona taşıdığınız da transport ucuzladı ve bu da endüstrinin mısır şurubu şekerini kullanmasını bir adım daha öne geçirdi. Normal şekerin 10 kat daha tatlı hali mısır şurubu 

Daha ucuz olması daha kolay elde edilebilir olması mısır şurubu şekerinin kullanımını ciddi oranda arttırdı. 1970lerden sonra beraberinde doymuş yağda Amerika’da çok fazla kullanıldı ve bu yıllardan sonra 2000li yıllarda obezitenin tavan yapmasına neden oldu. 

2002 yılında WHO obeziteyi epidemi ilan etti ve temel sebebi olaraktan artan fruktoz şurubu kullanımını gösterdi. Günümüzde de bu şekerli ürünlerin kullanımı gitgide artmaktadır. Bu durum Türkiye’de obeziteyi arttırdı. Türkiye İngiltere Katar Fransa ve Meksika’yı geçerek neredeyse Amerika kadar obez olmaya başladı. Ülkemizde kilolu nüfus toplam nüfusun 3’te 2’si kadar. Obezite oranı 3’te 1’i. 

Yağlı karaciğer hastalıkları obez hastalarda görülür. Obezitenin içinde de insülin direncinin geliştiğini şeker hastalığının geliştiğini ve bunun sonucunda karaciğer yağlanmasının oluştuğunu gördük. Hatta siroza gidişatını gördük.  

Hazır gıdaların sağlık üzerindeki etkisi; 

karaciğer kanseri gelişiminde şişmanlığa bağlı. Pankreas kanserlerinde kolon kanserlerinde yine obezitenin rolü olduğunu görüyoruz.  

Yani baktığımızda obezitenin tek başına kanser riskini arttırdığını görüyoruz. Tabi ki öncelikle kronik hastalıklar. Obezite yapan nedir? Aldığımız boş besinler; fruktoz şurubu+ doymuş yağ kombinasyonu. 

Obez kişilerin obez olmayan bireylere göre kansere yakalanma riski daha fazla. Karaciğer pankreas kolon artık daha sık görülen kanser çeşitleri arasında. 

Kanser hücrelerini şeker besler deniyor maalesef hem gelişiminde hem de kanserin ilerlemesinde aşırı alınan kaloriler ve şeker aktif rol oynuyor. Klinikte çok çeşitli hastalıklar görülüyor bunların temel sebebi beslenme.  

Geçirgen bağırsak sendromu;

Son zamanlarda adını sıkça duyduğumuz geçirgen (sızdıran) bağırsak sendromu da endüstriyel beslenmenin sonuçları arasındadır. Normalde bağırsağın içinde koruyucu bir tabaka bulunur. Toksinlerin mikropların kana geçmesini engelleyen bu koruyucu yapının kötü beslenme ile bozulması istenmeyen maddelerin kana karışması ile sonuçlanır.  

Geçirgen bağırsak sendromu tek başına bir hastalık olarak kalmayıp, otoimmun bir hastalık olan çölyak hastalığı, multipl skleroz (MS), crohn hastalığı veya ülseratif kolit dediğimiz bağırsak iltihabına yol açabilir. Hatta kronik yorgunluk sendromu veya SLE olarak bilinen lupus hastalığına da yakalanmaya sebep olabilir. 

Paketli gıdaların içinde yüksek miktarda bulunan mısır şurubu ve doymuş yağların fazlaca tüketilmesi bağırsağın yapısını bozuyor otoimmun hastalıklara depresyon ve anksiyete açık hale getiriyor. Temelinde kötü beslenme olan pek çok psikolojik ve bedensel bozukluklara sebebiyet veriyor. 

Nasıl beslenmeliyiz? 

Sebze ve meyveler muhakkak günlük olarak tüketilmeli. Günlük lif vitamin ve mineral ihtiyacı karşılanmalı. Paketli gıdalardan uzak durulmalı çünkü paketli gıda tüketimine devam edildikçe bağırsağın içindeki mikrobiyota kötü yönde devşiriliyor ve bu da pek çok bağırsak sorunun yanı sıra depresyon ve anksiyete gelişimine yol açıyor. Ancak sağlıklı şekilde bağırsağın içindeki faydalı bakteriler dediğimiz flora kendini yenileyebilir.  

0 şeker, glütensiz beslenme gibi bir besin birimini tamamen yok sayan yasaklayan diyetler sağlıklı bireyler için faydalı değil zararlı. 

Çölyak%3 görülen bir durum. Topluma buğdayı yasaklamak gibi bir durum olmaz. Bunun tarihteki örneği ise toplumdaki obezite artışından ekmeği sorumlu tutan Amerika’nın hayatından ekmeği çıkarıp mısırı eklemesi, Avrupa’nın ise sofralarına ekmek yerine patates koyması sonucu obezite oranları bir düşüş göstermezken ekmek yemeye devam eden Rusya’nın obezite oranlarında düşüş olmasıdır. 

Tam buğday ekmeği ile kilo verimini öngördüler. Zenginleştirilmiş ekmek tüketimi obeziteyi azalttı. Sorun ekmekte değil ekmeğin yanında ne tüketip ne tüketmediğimizde. 

Meyve früktozuyla kimyasal fruktoz birbirinden çok farklıdır kimyasal fruktoz sanayinin kullandığıdır. Meyve früktozunu sanayi kullanamaz meyve früktozu pahalıdır. Kimyasal fruktoz ucuz ve ulaşılabilirdir. Daha az miktarları daha çok tat verir bu nedenlerle tercih edilir. 

Maalesef yerli ve yabancı firmalar henüz durumu kavrayamamıştır. Mısır şurubu zararlıdır. Şeker kamışı ve pancar şekeri zararlı değildir. Sodaların içinde bile tatlandırıcılar kullanılmaya şeker kullanılmaya başlandı. Zararlı hale getirilir. Meyveli esanslı sodalar şeker konuluyor meyve konulmuyor esans kullanılıyor. Tüketici markaya güveniyor. Firmalarımızın halkımızın sağlığı için mısır şurubundan elde edilen şekerin kullanılmaması gerekiyor.  

Avrupa temelde ekmek tüketimini ekmek tüketimini arttırmaya bağlamıştır. Ama hangi ekmeği? Kaliteli ekmeği, tam buğday ekmeğini. Obeziteyi nasıl azaltabiliriz dediler ve hedef olarak önlerine ekmeği koydular üzümle zeytinle kayısıyla farklı tahıllarla ekmeklerini zenginleştirdiler. Ekmek tüketimi bizim yarımız oranda olan Fransa’da şişmanlık %50 bizim çeyreğimiz kadar tüketen İngiltere’de şişmanlık oranı bizimle aynı sorun ekmekte değil yanına ne tüketip tüketmediğimizde. 

FDA çok güzel bir tespiti var. Endüstri şöyle bir yapıyor bir cips paketi örneğin bir porsiyonda şu kadar şey içerir. Paketli gıdaların şu kadarını tüketirsek zararsızdır bu kadarını tüketelim gibi bir durum söz konusu olmuyor. Maalesef hiç tüketmemeliyiz. FDA firmaları kurtarmak için belirli oranda porsiyonları zararsız gösterir ancak mevcut paketler en az 3 5 porsiyonluk şekilde üretiliyor tüketici her şekilde bu oranları aşıyor 

Bunların yerini meyve ve sebzelerin alınmasını gerekiyor. Hiçbir paketli gıdadan meyve ve sebzelerden alacağımız lifi vitamini minerali veya esansiyel amino asitleri alamayız. Son zamanlarda paketlerin üzerinde lif miktarları vs. belirtilmeye başladı. Günlük lif ihtiyacını paketli bir gıda karşılayamaz. Örneğin alınan bir çikolatalı barda lifle birlikte vücuda birçok zararlı madde şeker ve tatlandırıcılar giriyor bu durum barsaklardaki mikrobiyotayı kötü yönde geliştirir. Mikrobiyota neden önemli? Barsaklar ikinci beyindir, beyinle iletişim için önemlidir. Otoimmun hastalıklardan korunmak için barsak bariyerimizin sağlığını önemsemeli mümkün olduğunca paketli gıdalardan kaçınmalı ve doğal beslenmeye çalışmalıyız.  

Millet olarak her zaman içten, sıcak ve kendimize çok yakın gördüğümüz Endonezya halkıyla yıllardır ihmal edilmiş ilişkileri geliştirmek, özellikle sağlık alanında ortak projeler üretmek adına STK olarak üzerimize düşeni ifa etmek için Endonezya İstanbul Başkonsolosluğu’na ziyarette bulunduk. Görüşmeye katılan Müsteşar Sn. Abdi Utama Bey, Elizabeth Diwa Hanım, Jepri Edi Bey ve Sayader YK üyeleri arasında çok verimli bir görüşme gerçekleştirdik.

Kalben duyduğumuz sevgi ve yakınlığı somut projelerle taçlandırma zamanı…
Yakında kardeşlerimizin yanında, Endonezya”da olmak duasıyla…

Günümüzde bazı yeme içme alışkanlıklarımız Osmanlı mutfağının devamı olma niteliği taşımaktadır. Örneğin, çorbalarımız, mantı, erişte türü olan makarnalarımız. Fakat yeme içme konusundaki bazı alışkanlıklarımızı kaybettiğimizi söylemek de yanlış olmaz. Bunlara örnek olarak da şerbetler verilebilir. Şerbetler Osmanlı döneminde çok önemli olup günümüze gelemeyen Osmanlı yeme içme kültürünün önemli unsuru olarak sayılabilir.

Sağlıklı yaşamak artık günümüz insanının çok önem verdiği ve planları arasına aldığı bir konu haline gelmiştir. Son yıllarda yaşam süresinin uzaması yanında hastalıkların da çoğalması, bireyleri bu ömrün nasıl sağlıklı geçirileceği düşüncesine sevk etmiştir.

Hekim öncelikle sağlıklı olmak için uyulması gereken kuralları bildirir; böylece sağlıklı yaşam sağlanır. Eğer tüm tedbirlere rağmen hastalık ortaya çıkarsa tedaviye geçilir. Sağlıklı yaşam konusundaki bilgilerin sadece hastalara değil tüm insanlara ulaştırılması gerekmektedir.

Tarihin her döneminde ve her coğrafyada hekim vardı ve tedavi ediyordu. Evler ona göre inşa ediliyor, mutfak o bilgilere göre şekilleniyor, giyinmek, yıkanmak, uyumak onların önerdiği kurallara göre yapılıyordu.

Osmanlı Tabiplerinin “esbab-ı sitte-i zarûriye” yani “zorunlu olan altı sebep” dedikleri, sağlık konusunda bilinmesi ve uyulması gereken temel kurallardı. Bu kurallar genel olarak:

  • Hava ve onunla ilgili konular (mevsimler, yaşanan yerler, giyim kuşam)
  • Yemek-İçmek konusundaki bilgiler
  • Spor, hareket ve hareketsizliğin sağlığa etkisi
  • Duyguların sağlığa etkisi
  • Uyku ve onunla ilgili kurallar
  • Arınmak; vücutta kalıp atılamayan maddelerden kurtulmaktır.

Hava

Osmanlı hekimleri sağlıklı yaşam için en önemli unsurlardan ilkinin hava olduğunu bildirir. Hava, insan için en lüzumlu ve en vazgeçilmez olan unsurdur ve beden ona muhtaçtır. İnsan nefes almadan bir an bile duramaz. Bu yüzden aldığımız havanın kalitesi sağlığımız için çok önemlidir. Solunan temiz havanın ruha rahatlık verdiği belirtilir.

Taze hava ömrümüzün mayası gibidir. İnsan hayatı için önemli olan şey, soluduğu havanın “İyi hava” vasfında olmasıdır. “İyi hava nasıl olmalıdır ve iyi havanın göstergesi nedir?” derseniz; solunan hava temiz olmalı, saf görünmeli, kötü kokular içermemeli, tozdan buhardan tüten nesnelerden, dumandan uzak olmalıdır.  İnsan bu havayı soludukça “safa buluyor” rahatlıyorsa   başı ağrımıyorsa, gündüz vakti uykusu gelmiyorsa bu hava iyidir.

“Havanın mutedil olanı iyidir”. Yani ne çok sıcak ne de çok soğuk olmalıdır. İnsanın yaşaması için güneşin ısıttığı ılıman havalara ihtiyaç vardır. Havayı etkileyen diğer etkenler toprak ve sudur. Dağlar, yüksek yerler, derin çukurlar, göller, akarsular hepsi içinde yaşadığımız havayı farklılaştırır.  Oturulan yerlerin açık ve havadar yerler olması gerekir. Nemden uzak, iyi rüzgarların estiği mekanlarda yaşamak ömrü uzatır. Yaşam alanları, yüksek duvarlar arasında, dar alanlarda, yüksek ve sık ağaçlar arasında, çukur yerlerde değil, yüksek veya tepe olan yerlerde kurulmalıdır. Buralar, kuzey tarafı açık, iyi ve soğuk rüzgârların etkisi altında olan yerler olmalıdır. İçinde yaşanan evler, yüksek tavanlı olup kapısı gün doğusuna açılmalıdır. Kuzeyden esen poyraz rüzgârlarına ve doğudan esen rüzgârlara açık olması önerilen evlerin içine güneş girmelidir. Ayrıca incir, ceviz ağacı gibi büyük gövdeli ağaçların altındaki havanın iyi hava olmadığı, buralarda oturulmasının sakıncalı olduğu unutulmamalıdır.

Yılın dört mevsimi arasında en ılımlısı ilkbahardır. İlkbahar yaşamın neşe içinde olduğu bir zamandır. Bu mevsimde gönüller ferah bulur. Hekimler ilkbaharda havaların ısınmasıyla birlikte vücutta kıştan kalan, atılmamış olan zararlı maddelerin erimesi ve vücuda yayılmasından kaynaklı hastalık oluşmasından korkarlar. Bu sebeple bu artık maddeler yayılmadan önce tedbir alıp temizlemek hastalıkların önünü almak gerekir.

Hipokrat: “Bahar mevsimi bedenin terazisidir. Bünyedeki her bir zararlı maddeyi ortaya çıkarır ve onu tartarak bildirir. Akıllı olan bu tartıyı öğrenir, ağır veya hafif durumu fark eder ve bunu giderir.” der.

İlkbaharda kıştan kalan zararlı maddeler temizlendikten sonra dikkat edilecek birkaç nokta vardır; Özellikle ağır olmayan, hafif yiyeceklerden ve tercihen az miktarda yenmelidir. İlkbaharda sabah yemeğinden önce hafif bir spor yapılmalıdır.

Yaz mevsiminde havanın tabiatı sıcak ve kurudur. Çok sıcak hava benzi sarartır, ruhu bunaltır.

İbn-i Sina: “Yaz günlerinde sağlığa uygun hareket; ağır yiyeceklerden sakınmak, az yemek, sıcakta yürümemek ve soğuk havalı yerlerde oturmaktır.” der.

Sonbaharın tabiatı soğuk ve kurudur. Bu mevsimde daha çok sıcak tabiatlı ve yaş gıdalar yenmeli ve kuruluğu artıracak gıdaların yenmemelidir. Sonbaharda bedeni soğuktan saklamak gerekir. Bu mevsimde vücuda çörek otu yağı gibi sıcak nitelikteki yağları sürmek iyi gelir. 

Kış mevsiminin tabiatı soğuk ve nemlidir. Kış mevsimi hekimlerin sevdiği bir mevsimdir. Soğuk hava bedeni dinlendirir, hazmı kolaylaştırır ve yüzün rengini yerine getirir. Kışın, sindirim kuvvetli olduğundan kuvvetli yemek yemeli, et çok tüketilmelidir. Kışın sporu artırarak uygulamalı, çokça yapmalıdır.  

Yaşamak için insanın olmazsa olmazı hava olduğundan bu havayı etkileyen unsurlar olan toprak, su ve güneşin konumuna da çok dikkat etmek gerekir. Yaşadığımız yerlerin özelikleri insanların yaşamının niteliğini etkiler. Yaşam için yüksek dağlık yerleri tercih etmeliyiz. Böyle yerlerin havası insan bedenini kuvvetlendirir, yüzün rengini düzeltir, iştahı artırır, yaşlanmayı geciktirir. Alçak yerlerin havası durgun, hareketsiz, rüzgârsız ve sıcaktır, nemlidir. Böyle yerlerde yaşamak benzi soldurur, nefes almayı zorlaştırır, iştahı keser, anlama kabiliyetini köreltir, duyguları zayıflatır, çabuk sinirlenen insanlar haline getirir. 

İnşa edilen evler yüksek tavanlı ve kapıları büyükçe olmalıdır. Evin ana yönü ve kapısı gün doğusuna doğru bakmalıdır.  Evin kuzey tarafı yani poyraz tarafı açık olmalıdır. Güneş ışıkları evin her yerine girmelidir. 

Bedenin sağlığına önem veren ve özen gösteren kişi, bedeni aşırı soğuk ve sıcağın eziyetinden korumaya ihtimam göstermelidir. Sağlığını korumak isteyen insan giydiği kıyafetleri mevsimlere ve havaya göre seçmelidir. Onun için kumaş çok önemlidir. Elbiseler genellikle pamuk, keten, ipek, yün ve bunların karışımından yapılır. Sağlıklı olmak için kışın sıcak nitelikli kumaşlar, yazın soğuk nitelikli kumaşları tercih edilmelidir. En çok övülen elbiseler pamuklu kumaştan olanlardır. Keten ve pamuktan dokunan kumaşlar soğuk niteliklidir. İpek, ketenden sıcak fakat pamuktan soğuktur.

Yemek İçmek 

Yediğimiz yemek gıda mı, deva mı?

Deva denilen ve ilaç olarak kullanılan otların köklerdir ve gıda niyetiyle yenmemelidir; vücudun dengesini bozar hastalık yapar. 

Osmanlı hekimlerinin çok önem verdikleri ikinci nokta iyi gıdalardır. Ekmek, et ve tereyağı en ön sırada gelen iyi gıdalardır. Buğday, insan tabiatına en uygun gıdadır. Ekmek, en iyi gıdalardandır ve nitelikleri de iyi olmalıdır. 

İyi et temini için; hayvanın haşarılıkla, öksüzlükle büyütülmemiş olması, uzak yerden sürülüp kahırla gelmiş ise birkaç gün dinlenmeden kesilmemesi gerekir. İyi bir et için hayvanın kesildiği bıçak bile önemlidir. Etlerin iyisi, kemiğe yapışmış olan etlerdir. Hayvanın çok hareket eden kısımlarının etleri iyidir böyle yerler semiz olur. Hayvanın kol ve bacak tarafındaki etlerden sonra boyun eti, sonra da kaburga tarafı iyidir.

Osmanlı hekimlerine göre ekmek ve etten sonra gelen en iyi gıda tereyağıdır. Yumurta da iyi gıda olarak kabul edilen besinlerdendir ve tek şartı rafadan yumurta olmasıdır. Meyvelerden iyi gıda olarak kabul edilen üzüm ve incir insan tabiatına uygun olup vücudun kuvvetini artırır ve onu besler. Taze meyvelerden nar da iyi gıdadır fakat nar mayhoş olmalıdır. Narın arkasından elma ve armut gelir. 

Ne zaman ve nasıl yemek yenmelidir? Hekimlerin tercihi; acıkıldığı zaman iyi gıdalardan aşırıya kaçmadan yemektir. Gıda olarak da doğal olan ve mevsiminde yetişen iyi gıdalardan tüketilmelidir. Osmanlıda yemek öğünü iki kere idi. Geç yenen bir sabah yemeği ve erken yenen bir akşam yemeği olurdu. Yemek yeme kurallarının en başında, acıkmadıkça yemek yememek, acıkınca da yemeği geciktirmemek gelir.  Yemek yemenin diğer önemli bir kuralı da, bir yemek hazmedilmeden başka bir yemek yememektir. Diğer önemli bir kural da yemek hazım olmadan uyumamaktır. Bir öğünde yavaş yavaş ve uzun zaman alacak şekilde yemek uygun olmadığı gibi çok hızlı yemek de zararlıdır. Çok çeşitli yemekleri bir öğünde yememek de sağlık için dikkat edeceğimiz diğer önemli bir noktadır.

Tatlı gıdaları ve yiyecekleri çok yemek veya devamlı tatlı yiyeceklerle beslenmek de hekimlerin uzak durulmasını önerdiği bir durumdur.

Su bedenin ihtiyacı olan esas maddelerdendir. Yiyeceklerin hepsinin gıda değeri olup çoğu besleyicidir. Suyun gıda değeri yoktur ama vücut için elzemdir. İçilen suyun da iyi su olması önemlidir.  İyi su; tadı lezzetli, görünüşü berrak, saf olmalı ve midede çabuk sindirilmelidir. Az içildiği halde susuzluğu gideren, içildiğinde ağzı tatlanmış gibi yapan su iyi sudur.

Kuyu suyu, akmayan durgun su zararlı sulardandır.

Hayatın devamı için bu kadar en önemli olan bir unsurunda içmenin kurallarının da çok iyi bilmek gerekir. İhtiyaçtan az su içmek vücudu kurutur, fazla içmek ise suyla birlikte gerekli minerallerin de vücuttan atılmasına neden olur. Uykudan uyanınca, aç iken, yürüyüp yorulmuş ve terli iken, yemek yedikten sonra su içmek tavsiye edilmemektedir.

Hareket 

Bilinmelidir ki insan, yemeği hazmettikten sonra geri kalan fazlalıkları atmak ve sağlığını korumak için harekete muhtaçtır. Sporun yapılabilmesi için yiyeceklerin hazmedilmiş olması gerekir. Bu zamanda yapılan sporla beden hafifler ve gerektiği derecede ısınır, organlar kuvvetlenir, yumuşar, yüze renk gelir ve iştah açılır. Böylece o şahıs başka hiçbir ilaca gerek kalmadan sağlığını korumuş olur. Önemli bir nokta da, spora başlarken ve bitirirken masaj yapmak, bedeni ovmak gerektiğidir. 

Yaşlıların ve hastaların da spor yapması gerekir fakat bu çoğu zaman güçtür. Ata binmek ve temiz havada yürüyüş yapmak bu grup fertler için de çok faydalıdır. Herhangi bir uzvun çok hareket etmesi o uzvun kuvvetli olmasına sebep olur. Masaj da bir çeşit spordur ve hekimlerin istedikleri amaca hizmet eder. Spor yapmakta istenen düzey şudur; beden ısınmalı, özellikle sırt ısınıp kızmalı, ter gelmeye başlamalıdır. 

Her organın bir özel sporu vardır. Gözün sporu güzelliklere, güzel şekillere ve yerlere bakmaktır. Kulağın sporu ise güzel sesler dinlemek, uygun konuşmalar işitmektir. Burnun sporu güzel kokular koklamaktır. 

Duygular

Uyku

Uyku sıhhatin en önemli ihtiyaçlarından biridir. Hekimler “Uyumak susup durmaya benzer, zira onda rahatlık vardır, gıdanın sindirimine yardım eder” derler. Uykunun en başta gelen faydası dinlenmek ve yiyecekleri sindirmektir. 

İyi uyku için kural bellidir; geceleyin, yemeğin midede hazım olup bağırsaklara geçmeye başlamasından sonra başlamalıdır. Bu da yaklaşık yemeğin yenmesinden en az iki saat sonra demektir. Uyku en uygun saatte, dengeli ve derin olmalıdır. Çok fazla uyumamalıdır. Akşamdan sabaha sekiz saat, uyku için ideal süredir.   

Uyunacağı vakit önce sağ tarafa sonra sola dönüp yatmalıdır. Vücudu sıcak tutacak örtülerle örtmelidir.  Sırt üstü ve karın üstü uyumak tavsiye edilmez.

Arınmak

Doğal yollarla vücudun arınması sağlıklı yaşam için mutlaka bilinmesi ve uyulması gereken bir yöntemdir. Vücutta kalan ve atılması gereken her “fazlalık” hastalıklara sebep olacağından bu konudaki ilk tedbir “az yemektir.”

Arınmak, hazımdan sonra vücutta kalan ve faydasız hatta zararlı olan maddelerden kurtulmak, temizlenmektir. Hazmedilmemiş artık maddeler vücuttan atılmazsa ilerde önemli hastalıklara sebebiyet verebilir. 

Vücudun doğal atılma yolları kusma, idrar, ter, burun akıntısı ve salyadır. Zararlı maddeler yendiğinde veya yenileni vücut hazmedemediğinde eğer mide bulanıp kusma belirirse kusmakta fayda vardır. Bağırsakların boşaltılması için yumuşak gıdalar yenmesi tavsiye edilir. İdrarın normal ve düzenli şekilde atılması sağlık için büyük önem taşır. Ter, organlarda yapılan hazmın fazlasının atılma yerlerindendir. Terlemek için hareket ve spor kafidir.

Kan aldırmak da arınmak için bir yoldur. Hekim tavsiyesi ve onayı ile yapılacak bu işlemin de çok önemli şartlarının, kurallarının olduğu unutulmamalıdır.

Kaynak: Osmanlı Hekimlerinin Sağlık Kuralları,  Prof. Dr. Ayten Altıntaş