Sağlık ve Yaşam Buluşmaları

Sağlıklı Yaşam ve Uyku

Prof. Dr. Yücel Ağargün

Sağlık ve Yaşam Derneği (SAYADER) ve Afiyet Sağlık Hizmeti Mensubu Hanımlar Derneği’nin birlikte gerçekleştirdiği programın bu ayki konuğu, Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi, Sleep and Hypnosis dergisinin editörlüğünü yürüten Prof. Dr. Mehmet Yücel Ağargün oldu. Prof. Ağargün’ün, yaşamımızın çok büyük bir bölümünü kapsayan uykunun, insanın beden ve ruh sağlığını nasıl etkilediğini içeren çok önemli açıklamalarının özetini istifadenize sunuyoruz.

Anne karnındaki (in-utero) bebeğin 24 saatinin tamamı uykuda geçiyor. Karanlık bir ortam ve amniyon kesesi içinde tamamı uykuda geçen bu sürecin büyük çoğunluğu rüyalar ile geçiyor. Uyku tek düze homojen bir yapı değil, REM (rapid eye movement) ve Non-REM (non rapid eye movement) evreleri var.

Rüyaları gördüğümüz REM dönemi; normal yetişkinlerde uykunun %20-25’ini oluştururken anne karnındaki bebekte (Fetüs) bu oran %100’dür. Prematüre bebeklerde (miadından erken doğanlar) %90 civarındadır. Bu oran yenidoğan bebekte %70’e düşüyor, uyku 20 saatin üstündedir. Bebekler yaşamın 1. yılına doğru 15-18 saate yakın uyurlar. Okul çağında REM dönemi erişkindeki düzeyi olan %20-25 oranına, adölesan (ergenlik) döneminde uyku süresi 10-12 saate kadar düşer. Günde 24 saat uyku ile başlayan uyuma süresi ileri yaşlarda bir azalma gösterse de (Özellikle Demans (Bunama) dediğimiz durumda REM uykusu çok çok azalmıştır) ömrümüzün üçte birlik zamanı uykuda geçmektedir.

Niçin Uyuyoruz?

Bu sorusunun cevabı çok araştırılan bir konudur. Uykunun çok sayıda işlevi vardır; Uyku homojen, tek düze bir yapı değildir. Farklı evreleri vardır. Özellikle Non-REM uyku, beynin ve vücudun istirahat ettiği, dinlendiği bir dönemdir. Bu dönemde vücut ve beyin fonksiyonları pasif durumda seyreder. REM uykusunda ise tamamen tersi olur, vücut ve beyin fonksiyonlarında bir artma görürüz. Beynimiz REM uykusunda uyanıklıktan daha fazla çalışır. Beynimizin belli bölgeleri aşırı faaliyet gösterir. Özellikle duygu, hafıza, algı, muhakeme etmek gibi yetenekler ile ilgili olan beyin bölgeleri uykuda iken uyanıklıktan daha aktif olarak çalışır. Beyin görüntüleme yöntemleri (MR, Fonksiyonel MR, Pozitron Emisyon Tomografisi) ile bu gösterilebilmektedir.

Uykuda bilinç var mı? 

Non-REM uykuda bilinç yok ama REM uykusunda bilinç vardır. Bir rüya gördüğümüz zaman rüyanın içeriğinde kendinizi çok korkmuş ya da çok sevinmiş hissedebilirsiniz. Rüya esnasında yaşadığınız olaylar, hissettiğiniz duygular, algılarınız uyanıklıktan hiç de geri kalmaz. Hatta çok güzel bir rüyadan uyandığınız zaman keşke bitmeseydi dersiniz. Bir kâbus gördüğünüzde de iyi ki rüya imiş dersiniz. İnsan rüya görüyorkenki hissettiği duyguları o kadar canlı yaşar ki belki uyanıklıktan da daha belirgindir. Acı çekme, sevinme rüyada çok daha belirgindir.

İnsan beyni sürekli çalışan (hiperplastisite) ve gelişen bir yapıya sahip. Sinir hücrelerimiz (nöronlar) özellikle uykuda faaliyet gösterir. Öğrenme dediğimiz şey uykuda gerçekleşir. Daha doğru bir ifade ile öğrendiğimiz bilgilerin kalıca hale gelmesi uykuda gerçekleşir. Yani biz yeni bir bilgiyi öğrendiğimiz zaman bu bilgi dakikalar ile günler arasında değişen sürelerde uçar, kalmaz. Kalıcı hale gelmesi için ya bu bilgiyi sık sık tekrarlamak gerekir ya da duygusal bir uyaran olması gerekir. Ama öğrendiğimiz tüm bilgiler hep uykuda özellikle de yavaş dalgalı derin uykuda, eskiden var olan hafıza depolarına depolanır. Eski ve yeni bilgiler bütünleşmiş olur ki buna konsolidasyon denir. Öğrenilen bilgiler uykuda kalıcı hale gelir. İnsan hafızası çok geniştir bebeklikten beri öğrendiği, yaşadığı tüm bilgileri depolar. Bunlar genç insanda da yaşlı insanda da kaybolmaz. Ama hatırlamak zor olabilir. Unuttum deriz ama bilgilerin hepsi depolarda vardır. Kalıcı hale gelmesi uykuda oluyor. Onun için öğrendiğimiz ya da ezberlediğimiz yeni bilgiler, özellikle akşam saatlerinde yatmadan önce öğrenilir ve üstüne uyunur ise daha kalıcı hale gelir. Öğrenciler için de yeni bilgileri öğrenmek için en ideal zaman yatmadan önceki zaman dilimi olup, sonrasında gelen uyku ile bilginin kalıcı hale gelmesi (konsolide olması) sağlanabilir.

Unutma ya da beyin yaşlanması dediğimiz durum yirmili yaşlardan itibaren başlar ama bunu tolere ederiz. Ellili yaşlardan itibaren biraz biraz fark etmeye başladığımız bu durum daha ileri yaşlarda belirgin hale gelir. Yaşlandıkça uykunun kalitesinin azalması, süresinin azalması, yoğunluğunun azalması unutma ile paralellik gösterir. Beyin hücreleri öldükçe, harap oldukça nöronlar unutmada giderek belirgin hale gelir.

Beyinde uyku ile ilgili Asetilkolin gibi bazı kimyasal maddeler var. Asetilkolin hafıza ile olduğu kadar uyku ile de bağlantılı bir kimyasal madde. Asetilkolini barındıran sinir hücreleri öldükçe, harap oldukça hem unutma ortaya çıkar hem de uyku

kalitesi özellikle REM uykusunun kalitesi bozulur. Bugün unutmaya karşı ya da bunamaya karşı yapılan koruyucu çalışmaların temelinde de hep kolinerjik sistemi desteklemek, arttırmak prensibi vardır. Sonuç olarak diyebiliriz ki; uykunun işlevlerinden birincisi “hafıza ve öğrenme ”dir. Küçük çocuk ne kadar çok uyur ise o kadar çok öğrenir.

Uykunun bir başka işlevi ise ‘’duygu durum düzenlemesi ”olup, kendimizi daha iyi hissetmemize yardımcı olan, duygularımızın uyku esnasında işlem görmesi durumudur. Özellikle REM uykusu hem bedensel hem de zihinsel duygularımıza iyi gelir. İşte bu durum, uykunun problem çözme işlevidir. Uykunun buna benzer çok sayıda işlevi var.

Bebekler için uyku büyümek ile eşdeğerdir. Anadolu’da “uyusun da büyüsün” diye söylenen ninnilerimiz vardır. Bu çok doğru bir sözdür. Büyüme hormonu Non-REM uykusunda yani Delta dalgalarının hakim olduğu uyku evresinde salgılanıyor. O yüzden bebek ne kadar çok uyur ise o kadar fazla büyüme hormonu salgılandığı için büyüme gerçekleşiyor.

Uyku çok gizemli bir fenomendir; insanların dinlenmesi için gerekli diye bilinse de, beyin uyku halinde de çalışmaya devam eder.

’Sağlıklı beyin yaşlanmasına uykunun etkisi ‘’ güncel bir araştırma konusu olup bilim insanlarınca yoğun bir şekilde çalışılmaktadır. Sağlıklı beyin yaşlanması aynı zamanda sağlıklı kognitif ya da bilişsel beyin yaşlanması olarak da tanımlanabilir. Bu amaca hizmet eden önemli bir faktör de sağlıklı uyku kavramıdır;

Vücudun ısıtılması, güzel kokuların kullanılması, vücudun sallanması, Trans Manyetik Stimülasyon veya direkt akım uygulaması gibi bazı tür uyaranlara maruz kalmak, uyku süresince oluşan yavaş dalga uykusunun artışı yoluyla, korku, sıkıntı, kaygı gibi duyguları azaltmakta ve hafıza gibi kognitif (bilişsel) işlevleri olumlu yönde geliştirmektedir.

Evlilerin uykuları genel olarak bekârlardan daha kaliteli olurken zihinsel yaşlanma ve bunama da daha az görülmektedir. Bunun prolaktin ve oksitosin hormonu üzerinden olduğu düşünülmektedir.

Hayat, güneş, gün ışığı, gündüz, gece, ay kavramları ile sağlıklı yaşam arasında ciddi bir ilişki vardır. Biz gün ışığının, güneşin, ayın ya da yıldızların sağlık üzerindeki etkisi nedir biliyor muyuz? Çok iyi bildiğimizi söyleyemeyiz. Birtakım hipotezler var, çalışmalar var ama çok bilgimiz yok. Sağlık üzerinde güneşin, gündüzün, gecenin, ayın ve güneşin hareketlerinin, mevsimlerin, güneşin doğup batmasının çok büyük etkileri vardır. Ayeti kerimelerde bunları düşünmekten, tefekkür etmekten, akıl etmekten bahsediliyor ama bunları pek yapmıyoruz. Otomatik bir hayat sürüp gidiyoruz. Aradan zaman geçtikten sonra kaybettiklerimizin farkına varmaya başlıyoruz.

Vücudumuzdaki birçok hormon ya da birçok fizyolojik işlev sirkadyen ritim ile çalışıyor, biyolojik ritim ile çalışıyor. Biyolojik saati çok iyi tanımıyoruz. Biyolojik ritmimiz ile sosyal ritmimiz arasındaki dengeyi sağlar iken çok uygun olmayan nahoş işler sergiliyoruz. Bilinçli davranmıyoruz. Gün ışığından azami derecede faydalanmamız lazım. Sabah güneş ilk doğduğu andaki optik ışık (güneşin ilk ışıkları) son derece faydalıdır. Bu vakitlerin uykuda geçirilmesi bu nimetlerden faydalanmadığımız anlamına geliyor. Güne güneş ışığı ile erken başlayanların yaşam süreleri daha uzun olmakta, bilişsel, zihinsel yetenekleri daha uzun süre sağlıklı şekilde devam etmektedir. Bunu hayat tarzı edinenlerin ruh halleri daha iyi, depresyona yakalanmaları daha seyrek, performansları, motivasyonları, verimlilikleri daha yüksek, zihinleri daha açık ve daha berraktır. O yüzden güne erken başlayanlara Rahmet olunmuştur diye biliriz.

Uykunun verimli ve faydalı olduğu iki dönem; gece yarısı ve öğle ortasıdır. Ancak 30 dakikadan fazla süreli gündüz uykusunun yaşlanma ve demans riskini arttırdığı bildirilmiştir.

Vücudun ısıtılmasının ve sallamanın (Bebeğin ayakta, beşikte sallanması) yavaş dalga uykusunu arttırdığı ve hafızaya iyi geldiği gösterilmiş. Vücudun ısıtılmasının korkuya ve depresyona da iyi geldiğini biliyoruz.

Uyuyarak geçirilen sürenin yatakta geçirilen süreye oranına Uyku etkinliği denmektedir. Bu oranın %85-90 aralığında olması gerekir Bunun altı veya üstündeki oranlar sağlıklı değildir. Yatak odasında ışık veya sesli uyaranların olmaması, yatmadan önce hafif ılık duş alınması, belirlenmiş zaman dilimlerinde yatıp kalkmaya gayret gösterilmesi, yatmadan hemen önce ağır spor yapılmaması, uykuya dalmakta güçlük çekildiğinde; mekân değiştirilmesi, başka bir odada kısa süreli kitap okunması tavsiye edilmektedir.

REM uykusunun aşırı olması durumunun depresyona yol açıcı etkisi bulunmaktadır. REM baskılanması nedeniyle tutulan bir gece nöbeti ya da gece vardiyası sonrası öfori hali ortaya çıkabilir. Özellikle nöbet sonrasında gün içinde uyunması durumunda REM rebaundu (uykuda aşırı REM bulunmasına bağlı gündüz uykusu sonrası depresif duygulara yol açması) denen durum oluşabilmekte, aşırı REM ‘in açıkladı. Bu nedenle gece vardiyalı işlerde çalışanlarda vardiya dönüşümlerinin kısa periyodlarda olması gerektiğini söyledi.

Çocuk ve gençler de ihtiyaçtan kısa süreli uyku zararlı olabilir, ileri yaşlarda ise doğal olarak uyku ihtiyacı azalmaktadır.”

Program SAYADER Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Kazım Karaaslan’ın teşekkür konuşması ile sona erdi.

Prof. Dr. Mehmet Yücel Ağargün

1965’te Kahramanmaraş’ta doğdu. 1988 yılında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Bölümünde 1996’da doçent, 2002 yılında profesör oldu. 2001-2002 yılları arasında Chicago’da Rush University Medical Center’da Sleep Disorders Service’de visiting professor olarak çalıştı. Sleep and Hypnosis Dergisi’nin editörlüğünü yürüten Ağargün, halen İstanbul Medipol Hastanesi’nde çalışmaktadır.

(Metin Çözümleme: Tugay Aker)